Başlangıcı insanlık tarihi kadar eskilere uzanan din, tarihin her döneminde bireyleri ve toplumları etkileyen en önemli kurumlardan biri olmuştur. Öyle ki, tarihi süreç içerisinde her hangi bir dine mensup olmayan insanlara rastlanmakla birlikte, dini olmayan bir toplum görülmemiştr. Nitekim günümüzün en önemli dinler tarihçilerinden kabul edilen, Mircea Eliade de ilk insanın “dindar adam” olduğunu ve anlamlı dünyanın ancak kutsalın keşf ile mümkün olabileceğini ileri sürmüştür (Keskin, 2004, 37). Din, kognitf dünyaya değerler ve simgeler kümesiyle hem toplumun bütünleştricisi olarak fonksiyon görür hem de kültürel muhtevanın odak noktasını teşkil eder. Bireyin kurduğu bu kognitf dünya, onun toplumsal dünya ile etkileşiminin bir sonucudur (Akyüz, 2007, 18). Modern din sosyolojisi, dini norm ve değerleri dışlayan, klan’dan günümü- ze kadar hiçbir toplum tpi gösterememiştr. Post-Marksist düşünce bile dini kurumlara yönelik eğilimlere kapıları açmış, hata… Gorbaçov, Marx’ın kapitalizm için reva gördüğü ifadeyi kullanırsak, “komünizmi tarihin çöplüğüne atktan “ sonra, Roma’ya gitmiş ve Papa’nın elini öpmüştür. (Türkdoğan, 1996, 69) 21. Yüzyılda İslamiyet’in yükselişi, Türk sosyolojisinin önemli dinamiklerinden birini oluşturmaktadır. İngiliz düşünürü John Keane’in yerinde teşhisiyle, ülkemizde laikliğin İslamiyet karşıt olarak kullanılması sonucu İslam belki yarın yüzyıla yakın işlenmemiş; bu yüzden de felsefe, teoloji ve sosyoloji alanında Türk toplumunun ihtyaçları din dışı kalmıştr. Oysa bir sosyal müessese olarak din, hiçbir uygar toplumun yaşantsından silinemez. Din, bu gün ülkemizde de tarihsel rolünü oynamak durumundadır. İktsadi sistemimiz, modernleşme karşısındaki tutumumuz, demokrasi modelinin restorasyonu ve hepsinin üstünde toplumsal ahlak ve değerler sistemimizin yeniden imarında “İslam”a ihtyacımız var. ( Türkdoğan, 1996, 7) Cumhuriyet tarihinde “tek part” dönemi diye adlandırılan dönemde, özellikle de Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatndan sonra, laiklik ilkesinin yorumlanarak uygulanması ve değişen devlet politkasın sonucu olarak din eğitmi ve öğretmi üzerindeki baskılar artmıştr. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı’nın hazırlamış olduğu raporda konuyla ilgili çok sayıda örnek bulmak mümkündür. Bu baskılar halkta, devlete karşı bir tepki oluşmasına neden olmuştur. Bu tepkilerin bir kısmı sonraki yıllarda kendini devlete güvensizlik bir kısmı da siyasi otoriteyi dinsizlikle suçlama şeklinde kendini göstermiştir. Çok partli hayata geçilmesiyle baskılar kısmen azalmış, buna bağlı olarak da Türk Halkı’nın din eğitmi ve öğretmi talepleri artmıştr. Bu dönemde Ankara Üniversitesine bağlı olarak bir İlahiyat Fakültesi açılmış, İmam Hatip okullarının sayısı artrılmış, Kur’an kurslarının şartlarında da bazı iyileştrmeler yapılmıştır.Ancak bu rahatlama daha önce yeraltna çekilmek zorunda bırakılmış tarikatların tekrar gün yüzüne çıkmasına imkân sağlamıştr. Kısa sürede kurumsallaşarak güçlenen bu yapılar faaliyetlerini artrmış; bu durum, faaliyet alanı ve konusu ortak olan, ancak yöntemleri ve bakış açıları birbirinden farklı olan “akademik dini bilgi” üreten akademisyen din âlimleri ile alaylı din âlimlerinin rekabetne neden olmuştur.
In this artcle, the period immediately afer the proclamaton of the republic as a result of the work of reform in educaton and training, the teaching of religious educaton and the major changes that occurred, “one party” during the teaching of religious educaton and practces related to the effects of the Turkish community life, “a mult-party” began their academic life, religion knowledge-producing insttutons and the knowledge produced by the ofcial who led the Turkish people to reach the status of religious educaton insttutons, insttutonalized and strengthened in the period afer 1970 with the academic community and religious sects, and the reasons for the struggle between the ofcial insttutons that generate knowledge conditon examined the effects of the Turkish people’s percepton of religious scholar(Theologian).