İnsanlık tarihindeki hemen her kültürde onları sıkıntdan kurtarıp felaha erdirecek bir kurtarıcı beklentsi vardır. Yahudilik, Hristyanlık, Sabiîlik, Mecusî- lik, Hinduizm, Budizm, Zerdüştlük, Mazdeizm, Şintoizm gibi dinlerin yanında Moğol inançlarında ve hata ilkel kabile dinlerinde, farklı adlarla da olsa, bir kurtarıcı inancı var olmuştur.1 Bu itbarla kurtarıcı beklentsi belli bir dinin veya kültürün sınırlarına hapsedilemeyecek kadar evrensel bir olgudur. İslâm kültürü de bu evrensel olguya bîgâne kalamamış ve erken zamanlardan itbaren Müslüman çevrelerde mehdi adıyla dünyayı adaletle dolduracak bir kurtarıcı beklenmeye başlanmıştr. Esasında Kur’ân-ı Kerim’de mehdi konusuna bir atf yoktur ama mehdi inancına kaynaklık etmeye yarayan çok sayıda hadis vardır. Bu hadisler, sıhhatleri kuşkulu olmakla birlikte, mehdi inancının Müslümanlar arasında asırlar boyunca var olmasını sağlamış gözükmektedir.2 İslâm kültüründe mehdi inancı Sünnîlikten ziyade Şiîlikte kilit bir inanç durumundadır. Zira günümüzdekine benzer bir mehdi inancının Müslümanlar arasında ilk olarak belirmesi, Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. el-Hanefyye (ö.81/700)’nin ölümünden sonra olmuştur.3 Daha sonraları da Şiîler arasında birtakım zulümlere maruz kalmaları hasebiyle onları bu sıkıntlardan kurtaracak bir mehdi inancı canlı bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Zaman içerisinde mehdi düşüncesi birtakım farklılıklarla Sünnî çevrelerde de kabul görmüş ve hicri III. asırda birçok Müslüman grubun inandığı ortak bir fkir haline gelmiştr.4 Mehdilik inancının yerleşmesi ile İslâm dünyasında birçok kişi özellikle sı- kıntların artğı buhran dönemlerinde kendisinin beklenen kurtarıcı olduğunu iddia etmiş; bunlardan belli bir tarafar kitlesi toplamaya muvaffak olanlar çevresine toplanan kişilerle önemli bir güç haline gelmiş ve zaman zaman mevcut yönetmlere veya baskıcı güçlere karşı isyan hareketlerine girişmişlerdir. Hata XIX. yüzyılın sonlarında Afrika bölgesinde ortaya çıkan mehdilik hareketleri Avrupalı sömürgecilere karşı ülkelerini bağımsızlığa ulaştrma amacını taşıyan bir cihad hareket hüviyetne bürünmüştür.5 Özellikle Sudan’da Muhammed Ahmed el-Mehdi’nin örgütlediği hareketn İngilizlere karşı önemli başarılar kazanması ve bir müddet Sudan’ın hakimiyetni ele geçirmesi mehdilik düşüncesinin kitleler üzerinde ne kadar etkili olabileceğini göstermesi açısından önem arz etmektedir.6 Osmanlı Devlet de hükümran olduğu bölgelerde zaman zaman mesiyanik (mehdici) hareket ve isyanlarla karşılaşmıştr. Bu oluşumların bir kısmı yerel dü- zeyde etkili olmuş ve kısa sürede bertaraf edilmiştr.7 Şeyh Bedreddin’in isyanı gibi bazıları da halk nezdinde çok tesirli olup devlet uzun müddet uğraştrabilmiştr.8 Bu sebeple olsa gerek Osmanlı Devlet bu tarz hareketlerin üzerine dikkatle gitmiş, yakından ilgilenmiş ve onları büyük olaylara sebebiyet vermeden kontrol altna almak istemiştr. Bizim çalışmamız ise Osmanlı’nın son dönemleri sayabileceğimiz II. Abdülhamit zamanında mesiyanik (mehdici) bir iddia ile ortaya çıkan Bosnalı Hafz Abdullah Efendi’nin yaşadığı süreci ve devletn onun bu iddiasına tepkisini sınırlı sayıdaki arşiv belgesine dayanarak ortaya çıkarma amacını taşımaktadır. Hafz Abdullah Efendi’nin şöhretli bir kişi olmaması onun hakkındaki bilgi kaynaklarını resmî arşiv belgeleri ile sınırlamaktadır. Bu sebeple çalışmamız olayın tasvirini ancak arşiv belgelerinin verdiği bilgiler çerçevesinde çizebilecektr.
19th century is a tme period in which Muslims around the world faced big crises and predicaments. During this century, local mahdis appeared in many places throughout the Islamic world with a claim to relieve people of their worldly pains and troubles. Some of these people achieved considerable success locally and gathered around a band of followers. There is also an increase in the number of these messianic movements inside the boundaries of the Otoman State. Among the litle-known 19th-century Otoman mahdis was one Hafz Abdullah Efendi. Although he did not have a charismatc personality that would atract people, he claimed to be a mahdi but was arrested immediately before gaining even a small following. Hafz Abdullah Efendi was sent into exile thereafer for nearly 8 years and he was freed only afer the ofcials made sure that he renounced his claim