KELAMÎ AÇIDAN GAYR-İ MÜSLİMLERLE DOSTLUK -Kur’an’da Nehye Konu Olan Dostluğun Psiko-Sosyal Sakıncaları-

Author :  

Year-Number: 2011-10
Yayımlanma Tarihi: 2018-11-02 15:25:31.0
Language : Türkçe
Konu :
Number of pages: 32-55
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Günümüz kent ve toplumlarında farklı kültür ve gelenekten gelen, deği- şik dinlere benimseyen, hata inandığı dinle ilgili kendine özgü anlayış ve yorumlara sahip insanlar birarada yaşamaktadır. Günümüz koşulları, farklı inanç, dünya görüşü ve yaşam tarzlarına sahip insanların birbirine komşu, iş arkadaşı vb. olmalarını, dahası belli sosyal veya siyasi amaçlarla bir araya gelmelerini ve amaca ulaşmak için birbirlerine destek vermelerini getrmiştr. Artk bireysel hakların çoğunlukla topluluk içinde etkili biçimde kullanılması ve kullanılabilmesi de dikkat çekici diğer bir gelişmedir. Bunun önemli örneklerinden biri, siyasi hakların partler ve sivil toplum kuruluşları içinde veya bunlar kanalıyla kullanılmasıdır. Diğer bir örnek de düşünce özgürlüğünün etkili kullanımının kitle iletşim araçlarıyla, bir medya grubu içinde gerçekleşmesidir. Aynı TV kanalı, gazete ve dergide farklı inanç, kültür ve değer yargılarına sahip bireyler, bir arada çalışmakta ve çoğu kez heterojen bir kitleye seslenmektedirler. Elbete bu olgunun önemli bir sebebi, dinî hoşgörü ve özgürlüğün, demokrasinin, fkir özgürlüğü başta olmak üzere insan haklarına saygının toplumsal kabulüdür. Aynı şekilde yüzyıllardır müslümanların hâkim olduğu ülkelerde gayr-i müslim toplulukların varlığını sürdürmesi de müslümanların engin bir hoşgörüye sahip olmaları ve onlarla diyalojik bir ilişki kurmalarının sonucudur. İslam’a göre, insanlardaki muhabbet, Rahman’ın “çok sevilen” ve “çok seven” anlamına gelen el-Vedud isminin tecellisidir.1 Bu açıdan bakınca, bü- tün kâinatn mayası sevgidir. Bütün mevcudatn harekât muhabbetledir. Bütün mevcudataki çekim kanunları muhabbetendir.2 Bu nedenle, insanın olgunlaş- ması ve ilahî güzelliklere ulaşması için bir vasıta olan sevgi, İslam’ın nazarında önemli bir haslet ve değerdir. Ayrıca İslâm, dinî hoşgörü ve din hürriyetni dinî öğretnin bir gereği olarak ortaya koyan ilk ve tek dindir. Çünkü Kur’an’a göre ‘zorlamayla bağdaşmazlık’ iman olgusunun karakteristk bir özelliğidir.3 Ayrıca, insanların inanç konusunda hür olmaları Allah tarafndan takdir edilmiştr.4 İslam’da ‘usûl-i selâse’ denen üç temel inançtan biri olan ahiret inancı ve imthan öğretsi de insanın inanç ve amallerinde hür olması, bunlardan öteki âlemde sorumlu tutulması anlamına gelmektedir. İslam’da insanın amellerine ilişkin hükümler de ancak öteki insanlara verdiği zarar bakımından dünyada yaptrıma konu olabilir. Başka bir ifadeyle, İslâm’a göre, asl’olan cezanın ahirete kalmasıdır. Çünkü dünyada verilmesi, insanın dünyada denenmek için yaratldığı manasına aykırıdır.5 Dolayısıyla, İslam’ın nazarında, ilahî iradenin tekvin ve takdiri; hem imanın tabiat hem insanın tabiat din hürriyetni tanımayı ve güvence altna almayı gerektrmektedir. Bununla birlikte, Kur’an’da gayr-i müslimleri dost ve sırdaş edinmeyi yasaklayan ayetlerin varlığı, insan hakları, demokrasi kültürü, çoğulculuk, dinî hoşgörü gibi kavramlarla gündeme gelmekte; İslam’ın dinî hürriyet ve hoşgörü- ye yaklaşımıyla ilgili yanlış değerlendirmelere neden olmaktadır. Dahası, sevgi, barış, diyalog ve çoğulculuğa zıt bir söylemin İslam’da öne çıktğı ileri sürülmek tedir. Örneğin, İncil’de “Kılıcını yerine koy, çünkü kılıç tutanların hepsi kılıçla helak olacaklardır.”6 denirken Kur’an’da gayr-i müslimlerle savaşın emredildiği söylenmektedir. Hz. İsa’nın “…düşmanlarınızı sevin…”7 sözü ile Kur’an’da gayr-i müslimleri dost edinmeyi yasaklayan ayetler karşılaştrılarak dezenformasyon yapılmaktadır.8 Bu nedenle, ilgili ayetlerin doğru anlaşılması, mezkûr şüphe ve kafa karışıklığının giderilmesi, kayıtsız kalınamayacak bir konudur. Belirtelim ki, ayetlerin doğru biçimde anlaşılmasında nüzul sebeplerine bakmak önemli bir şartr. Çünkü ayetler, mevcut bir meseleye çözüm getrir; dolayısıyla meselenin çeşitli yönlerinin ve ayetlerin ona nasıl bir çözüm getrdi- ğinin bilinmesi, ayetlerle anlatlmak istenene bizi ulaştrabilir. Bu nedenle, ilgili ayetler nüzul sebepleri ve bazı âlimlere ait yorumlar ışığında incelenecek; verilen mesajların tespit ve değerlendirilmesi yapılacaktr

Keywords

Abstract

During the period of Quran’s frst appearence, many tribes and communites were hostle to Muslims. Quran expressed their attude towards Muslims and emphasized the negatve consequences of being friend and confdant with them. Quran prohibited Muslims from being friend with pagans and the other groups cooperated with them who tyrannized over Muslim believers, relocated Muslims and batled against Muslims afer Hegira. This prohibiton also included Jewish groups and hypocrites who tried to turn the Muslims’ right way and to discord among Muslims and had secret plans against Muslims. Because under the existng conditons of the period being friend and confdant with them was to contribute to the discord. Therefore, it is possible to argue that such prohibitons in the Quran do not refer to actual states of dialog and friendship as humanistc facts, but to secret relatonships involving social and politcal threats

Keywords


  • 1. el-Vedûd, tüm yaratılanlar için hayrı sevip onlara ihsan eden ve onlara övgüde bulunan- dır. Anlamca “er-Rahîm” ismine yakındır. Ancak rahmet, rahmet edilene yöneliktir, rahmet edilen de muhtaç ve muztardır. er-Rahîm’in fiilleri, rahmet edilen zayıf bir varlığa yönelirken el-Vedûd’ün fiilleri bunu gerektirmez bilakis sevginin bir neticesi olarak (başka bir sebebi izlemeden) işin başında nimet vermeyi gerektirir. Allah’ın rahmetinin anlamı, rahmet edilen için hayrı irade etmesi ve (zayıflığını gidermekte ona) yetmesi anlamına geldiği gibi Allah’ın sevgisi (vüdd), onun iradesi, ikramı, nimeti, ihsanda bulunması ve nimet vermesidir. Allah, [beşerî âlemindeki şekliyle] meveddet (sevgi, dostluk) ve rahmete (acıma) meyletmekten münezzehtir. Gazzalî, Ebu Hamid Muhammed, el-Maksıdü’l-Esnâ fî Şerhi Esmâillâhi’l-Hüsnâ, thk. Kasım Muhammed Nuri, Dımeşk 1431/2010, s. 131. Sukûnî de “…Allah onları sever, onlar da Allah’ı...” (Mâide 5/54) ayetine “Allah, onlara sevap vermeyi ve ikram etmeyi ister, onlar da Allah’a itaat ve ibadet etmeyi, onun sevap ve ikramına ulaşmayı ister.” anlamınını verir. Çünkü Allah’ın meyletmesi ve ona meyledilmesi imkansızdır, Allah bundan yücedir. es-Sukûnî, Ebî Abdillâh Muhammed b. Halîl, Erba’ûne Mes’ele fî Usûli’d-Dîn, thk. Yusuf Ehnânâ, Beyrut, 1993, s. 71. Allah’ın vedûd kullu, kendisi için istediğini Allah’ın yarattığı varlıklar için de isteyendir. Bundan daha üstünü de Allah’ın kullarını kendi nefsine karşı tercih edendir. Gazzalî, a.g.e.,. 131.

  • 2. Nursî, Bedîuzzamân Saîd, Sözler, İst. 2003, s. 570.

  • 5. Merginânî, Burhanüddin Ebu’l-Hasan Ali, el-Hidâye Tercemesi, trc. A. Meylânî, İst. 1986, II, 327; Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuku İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhıyye Kâmusu, İst. 1985, IV, 13.

  • 8. Bk. Borrmans, Maurice, “Pluralism And Its Limits in The Qur’an And The Bible”, Islamochristiana, XVII (Roma 1991), s. 8-9.

  • 9. Geniş bilgi için bk. Kılıç, Ünal, “Bi’r-i Maûne Seferi (Sebep, Sonuç ve Çıkar İlişkileri Bağlamında)” Marife, III/1, Konya 2003, 141-154.

  • 12. İbn Hişâm, Ebû Muhammed Cemaleddin Abdülmelik, es-Sîratü’n-Nebeviyye, nşr. Cemal Sabit, M. Mahmud, Seyyid İbrahim, Kahire 2004, II, 147-150; Ebu Ubeyd, İbn Sellam, Kitâbu’l-Emvâl, Kahire 1981, s. 126.

  • 17. Yine inanç ve kültür turizminin sadece misyonerlik için değil, Anadolu topraklarının hris- tiyanlara ait olduğunu göstermek için kullanılması da aslında oryantalizm, misyonerlik, casusluk, emperyalizm gibi faaliyetlerin içi içe gittiğini, birbirine destek sağlayarak yürütüldüğünü göstermektedir. Örnekler için bk. Cilacı, Osman, Hristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, Ank. 2005, s. 50 vd.

  • 21. Taberî, Ebū Cafer Muhammed ibn Cerīr, Câmi’u’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’an, Beyrut 1412/1992, s. 227.

  • 28. Nursî, Bediüzzaman Said, Münazarat, İst. 2003 (Yeni Asya Yay.), 71.

  • 30. Vâhıdî, a.g.e., 70; Mevdudi, Ebu’l-Âlâ, Tefhimu’l-Kur’an, I-VII, trc. Kurul, İst. 1991, I, 288.

  • 31. Ayette geçen ‘bitâne’ “yüz (zahire)”in zıddıdır. İstiare yoluyla, kişinin, işlerinin iç yüzüne, gizli yanına muttali olacak kadar özel dostluk kurduğu kişiye “bitâne” denilir. “Bitânetü’ssevb” de esasında “elbisenin iç yüzündeki astar” demektir. İsfehânî, el-Müdredât fî Ğarîbi’l-Kur’ân, İst. 1986, s. 67; Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, II, 413.

  • 40. Berger, Peter L.; Berger, Brigitte; Kellner, Hansfried, Modernleşme ve Bilinç, trc. Cevdet Cerit, İst. 1995, s. 99.

  • 46. Şam’ın Müslümanlar tarafından fethinden sonra camiye çevrilen bir kilisenin yarısı Hıristiyanların ibadet edebilmeleri için kendilerine terkedilmiştir. Kadri, Kâzım, İnsan Hakları Beyannamesinin İslâm Hukukuna Göre İzahı -Teşrî-i İnsânî ve İslâmî- (nşr. Osman Ergin), İst. 1949, 67. Lydda (lud) şehrinde aynı çatı altında kilise ve caminin yer aldığı görülür. Onları ayıran duvar da sonradan yapılmıştır. Pickthall, M. Marmaduke, Tolerance in Islam -An Abridged Version of the 1927 Lecture-, http://users.erols.com/gmgm/toleran1/ html.intro, 10-1-2002. İstanbul Kuzguncuk’ta yan yana camii, kilise ve sinagog’un varlığı önemli örneklerdir.

                                                                                                                                                                                                        
  • Article Statistics