Türk düşünce sistemi içinde en çok tartşılan konulardan biri “Batlılaşma” sorunudur. Batlılaşma, genel olarak Bat dışı toplumlarda, özel olarak da Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyet’nde Bat’nın gelişmişlik düzeyine ulaşabilmek için gerçekleştrilen siyasi, sosyal ve kültürel faaliyetler için kullanılmaktadır. Diğer yandan, “kimi az gelişmiş ülkelerde, Bat toplumlarında olu- şan tüze, siyasal, sosyal, kültürel ve eğitm, uygulayım kurumlarının alınarak o toplumlardakine benzer bir toplum yaşamı oluşturulması, o toplumlara bu yolla yetşilebileceğine inanılması”1 şeklinde ifade edilmektedir. Batlılaşma kavramının zaman zaman garplılaşma, çağdaşlaşma, modernleşme, yenileşme, asrileşme vb. kavramlarla da ifade edildiğini görmek mümkündür.2 Türk toplumunun Bat ile temasları daha çok Anadolu’ya yerleşmeleri ile başlamış olup, özellikle Osmanlı Devlet döneminde yoğunlaşarak devam etği bilinmektedir.3 Kuruluşundan Bat ile siyasi ve askeri çekişmeler içerisinde olan Osmanlılar, elde etkleri siyasi ve askeri başarılara paralel olarak kendilerini her bakımdan Avrupalılardan üstün görmüş ve onları küçümser bir anlayışın içine girmiştr.4 Uzunca bir dönem süren bu anlayışın oluşmasında mensubu oldukları İslam Dini’nin en son ve en doğru din olduğuna inanmalarının önemli bir etkisi vardır. Ancak Bat; Rönesans, Reform ve Aydınlanma sürecine paralel yeni tcaret yollarının ve kıtaların keşf ve buralardan elde edilen gelirlerle iktsadi alanda önlenemez bir gelişme içine girmiştr. Süreç ve gelişmeler, Osmanlı- nın bir tcaret kavşağı olmaktan çıkarak gitgide fakirleşmesine ve içe kapanık bir politka izlemesine yol açmış, bir zamanlar zengin ilim, teknik, sanat ve felsefe faaliyetlerinin yerini artk tekrarcılıktan ve kopyacılıktan ileri gidemeyen dar bir skolastk düşünce sistemine bırakmasına sebep olmuştur.5 Osmanlı Bat’da ortaya çıkan bilim ve teknikteki gelişmeleri takipten uzak kaldığını, ciddi manada Bat karşısında yenik düştüğü ve toprak kaybetği 1699 Karlofça Antlaşması ile fark etmiştr. Devletn ekonomik, idari ve askeri sıkıntlarla karşılaşması, yönetcileri ıslahat tedbirleri almaya sevk etmiştr. Bu dönemde özellikle Avrupa ülkelerine gönderilen elçilerden oralardaki bilim, teknik, eğitm- öğretm ve askeri sahadaki yenilikleri öğrenmeleri istenmeye başlamıştr. Artk Osmanlı, önceden küçümseyerek baktğı Bat’ya bir hayranlık beslemeye başlamıştr. İlk olarak askeri alanda kendini gösteren yeniliklerin zamanla eğitm-öğretm, başta olmak üzere bütün kurumları kapsamaya başladığı görülmektedir. Daha sonraki sü- reçte toplumsal alana yansıyan serüven, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, I. Meşrutyet, II. Meşrutyet ve Cumhuriyetn ilanıyla birlikte günümüze kadar gelmektedir. AB sürecini de bunun dışında görmemek gerektği kanaatndeyiz. XVIII. yüzyılın başından itbaren Türk düşünürünün gündemine giren “Batlı- laşma” fkri öncelikle Osmanlı Devletnin daha sonra da Türkiye Cumhuriyet’nin yapısında siyasi, sosyal, kültürel alanlarda birçok değişikliğin yaşanmasına sebep olmuştur. Buna bağlı olarak “Batlılaşma” düşüncesinin lehinde ve aleyhinde birçok aydın söylem geliştrmiştr. Bazıları Batlılaşmayı “yurdumuzu kurtuluşa, ileri ve gelişmiş Türkiye hedefne yürüten tek yol”6 “muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için başvurulan bir kurtuluş hamlesi”7 olarak görürken, bazıları da “bat kulluğu” “yabancılaşma”9 “düzenin yabancılaşması”10 “kendi mukaddeslerini inkar etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmak”11 olarak görmüşlerdir. Batlılaşmanın lüzumu noktasında birleşenler de onun keyfyet noktasında farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Batlılaşmanın ve buna bağlı olarak ilerlemenin bilim ve teknoloji transferiyle mümkün olabileceğini düşünenlerin yanında, sadece bilim ve teknolojinin yetersiz kalacağını, sanat, felsefe ve düşünce sistemlerinin, hata bunun yanında ahlak, örf ve adetlerinin de alınması gerektğini ileri sürenler olmuştur. Örneğin; kısmi “Batlılaşma” tarafarı olarak bilinen Celal Nuri, “…Gitgide milli ahlakımızı şiddetle muhafaza şartyla Avrupa’nın ameli usullerini almak mecburiyetndeyiz. Dikkat edelim ki iktbas esnasında bu usullerin yalnız güzel olan kısımları alınsın, fena yönleri değil.”12 demektedir. Tamamen Batlılaşma tarafarı olan Abdullah Cevdet ise, tezini tü- müyle mevcut geleneksel yapının ve anlayışın terk edilmesine dayandırmıştr.13 O, bu düşüncesini; “Bizim karşımızda muazzam bir medeniyet var. Bu medeniyet zalim olsun, rahim olsun, iyi olsun, fena olsun biz bu medeniyetn karşısında mustahkem bir mevki almaya aynı silahlarla, aynı netcelere varan usullerle müsellah ve mücehhez olmaya mecburuz.”14 şeklinde ifade etmiştr. İşte biz bu çalışmada Abdullah Cevdet’in Bat ve Batlılaşma ile ilgili düşüncelerini ortaya koymaya çalışacağız.
This study deals with the atempts towards Westernizaton beginning by the frst half of the XVIII. century as a state policy, its introducton to the agenda of Turkish intelectuals and its peak period of the last decades of the XX. century within the views of Abdullah Cevdet. Abdullah Cevdet who is one of the leading fgures of westernizaton regarded it as a vital problem for the Turkish society and emphasized the need to achieve changes in th felds of social, culture and educaton towards westernizaton. Abdullah Cevdet’s work is focused in the study to deal with these issues. Therefore, the study inform us about the debates of the period and provides a guidance for the current ones