Osmanlı’nın son yıllarında başlayıp Cumhuriyetn ilanını takip eden yıllarda zirve yapan “Türkçe Kur’an” ve Kur’an’ın Türkçe tercümesi meselesi günümüzde de halen çeşitli çevrelerde güncelliğini korumaya devam etmektedir. Esasen konu Kur’an’ın Arapça dışında başka dillere çevrilmesi meselesi olarak ele alınmaktadır. Bu açıdan bakıldığında meal, tercüme ve tefsir gibi teknik tabirler tartşmaların merkezinde yer almaktadır. Konuya yaklaşım tarzları incelendiğinde iki farklı yorum olduğu görülmektedir. Birinci gruptakiler; Kur’an gibi evrensel içeriği ve i’caz özelliği olan bir kitabın tam anlamıyla kelime kelime başka bir dile çevirmenin imkansız olduğunu, bunun yapıldığı takdirde Kur’an’ın belağat ve i’caz özelliklerini kaybedeceğini savunmuşlardır. Kuran tercümesinin imkânsızlığından bahsedenler, tercümenin Kur’an sayılıp sayılamayacağı noktasında birleşmektedir. Hemen hemen hepsi tercümenin asıl metn sayılamayacağı noktasında da itfak etmişlerdir. Bu anlayışa vurgu yapan Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’an tercümesi ile ilgili olarak “Hasılı terceme Kur’an’dan mütercimin anlayabileceği kadar bazı şeyleri anlatabilse de hakkıyla anlatamaz. Anlatğı şeylerde de Kur’an hükmü kıymetni haiz olamaz.”1 diyerek konuya açıklık getrmektedir. Diğer yandan Kur’an’ın bütün insanlığa hitaben nazil olması, Arapça konuşanlar dışındaki milletlerin nasıl anlayacağı meselesini gündeme getrmiştr. Bu açıdan konuya yaklaşanlar ikinci grubu oluşturmuşlardır. Bunlar, Kur’an’ın evrensel mesajını bilmek, onun mana ve maksadını anlamanın metodunun kurallara uygun olarak tercüme ve tefsir olduğunu savunmuşlardır. Ancak yapılan tercümelerin aynen aslın yerini tutmayıp bazı yönlerden eksik kaldığı için bunlara tercüme yerine “meal” denilmesinin gerektği söylenmiştr.2 Kuran’ın ilk Türkçe tercümesinin XI. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı belirtlmekle birlikte kimin tarafndan, ne zaman ve nerede yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Kur’an-ı Kerim’in Anadolu Türkçesine tercümeleri de Anadolu Sel- çuklu Devlet’nin dağılışından sonra kurulan beylikler devrine rastlamaktadır. 3 İlk örnekleri genelde satr aralarına ya da kelime altlarına Türkçe anlamlarının yazılması şeklinde olan tercümeler, baskı imkanlarının da gelişmesiyle yirminci yüzyılın başlarında yeni yöntemler ile yapılmaya başlanmıştr
The mater of the Turkish translaton of the Quran was one of the important subjects in the late period of Otoman. The subject discussed primarily Quran translaton into other languages. However, translators and competencies was the another discussion on the Quran translatons. İbrahim Hilmi (1876-1963) was a famuos publisher, thinker and outhor during the changing period of the Meşrutyet and Cumhuriyet in the Turkish history. He started his job as a publisher in 1896 under the banner of Kitabhane-i İslam (İslamic Library); later changed it’s name as Kitabhane-i İslam ve Askeri (Library of Islam and Military); some years later called Kitabhane-i Hilmi (Library of Hilmi). He published more than 1000 books in his lifetme. Hilmi wrote so many books and artcles on politcal, social, economic and cultural life of his period. He interested in Religious publicaton especially Quran translaton to Turkish. He play an important role Early Quran translaton studies and publicatons in period of Cumhuriyet.