Din, bireysel ve sosyal açıdan birçok işleve sahip çok yönlü bir olgudur. Dini davranış kavramı ise, böylesi bir olgunun bireysel ve sosyal tezahürlerini ifade etmektedir. Dini davranış kavramının sosyal bilimlerin dinle ilgili etütlerinde hayat bir öneme sahip olduğunu ve sosyal bilimlerdeki dini davranışla ilgili teorilerin, dinin objektf boyutunun ötesine geçip, dinin sübjektf yönüyle de ilgili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim sosyal bilimlerdeki dini davranış teorileriyle ilgili literatüre baktğımızda, bazı örneklerde, “dini davranış” kavramının; din olgusunun kaynağını, fonksiyonunu, birey ve toplum üzerindeki etkilerini ve dini duygu, düşünce ve inançları da içine alan bir derinlik ve genişlik içinde mütalaa edildiğini görmekteyiz (Argyle ve Beit-Hallahmi, 2004: 248–249). Bu durum dini davranışın, her zaman dini inançla iç içe olduğuna işaret etği gibi; aynı zamanda din olgusunun, dini davranış kavramından ba- ğımsız ele alınamayacağını da açıkça göstermektedir. Psikoloji, sosyoloji, antropoloji ve sosyal psikolojinin ana konusu insan davranışıdır. Bu dört bilimden her biri insan davranışını başka bir açıdan incelemektedir. Bu yüzden bu bilimlere davranış bilimleri adı verilmektedir. Psikoloji, insan davranışını bireysel yönden inceler; davranışın altnda yatan zihni süreçleri ele alır (Cüceloğlu, 2007: 35). İnsan davranışını açıklamada “güdü” kavramı merkezi bir öneme sahiptr. Günümüz psikolojisinde davranış kavramı, sadece organizmanın dış uyarıcılara verdiği zahiri tepkileri değil; başkaları tarafndan doğrudan doğruya gözlemlenemeyen düşünme, inanma, sevme, hayal kurma, kuşkulanma gibi iç yaşantları da kapsayan bir genişlik ve derinlikte mütalaa edilmektedir (Peker, 2008: 20, 31-32). Sosyoloji ise toplumsal davranışı kendisine konu edinir. Sosyal davranış, birbirinden haberdar olan ve birlikte mensubiyet duygusuna sahip en az iki insanın davranışıdır (Arslantürk ve Amman, 2001: 18). Sosyal davranış bir sosyal gurup içindeki davranıştr. Burada çeşitli sosyal statü ve rollere sahip sosyal kişiler söz konusudur. Sosyal davranış; tpleşmiş, standartlaşmış, yapılaşmış ve kalıplaşmış bir davranıştr. Sosyal davranışı anlamak için rol, statü, kurum, yapı gibi temel sosyolojik kavramları da iyi bilmek gereklidir. Max Weber’in davranış tpolojileri ile natüralist-pozitvist ve yorumlayıcı-inşacı sosyal bilim anlayışları- nın insan davranışına bakış açıları arasındaki farklılıklar da konumuz açısından merkezi bir öneme sahiptr. Sosyal psikoloji; sosyoloji, psikoloji ve antropolojinin kesiştği noktada durmaktadır. Sosyal psikoloji, bireyin toplum içindeki davranışını inceler. Sosyal etki, sosyal motvasyon, sosyal öğrenme, uyma, tutumlar, tutum değiştrme, sosyal algı, gurup yapısı, liderlik, kültür ve benlik gibi konular sosyal psikolojinin inceleme alanını teşkil etmektedir (Kağıtçıbaşı, 2008: 21–25).İnsanın, fziksel-biyolojik özellikleri de dâhil olmak üzere sosyal-kültürel yönlerini kapsayan genel bir bilimsel yaklaşım olan Antropoloji (Özbudun, Şafak ve Altuntek, 2006: 9); insan davranışını kültür üretmi, inşası ve etkileşimi açıdan ele alır. Dini ilimlerde, sosyal bilimlerdeki “davranış” kavramına karşılık, “amel” kavramının ön plana çıktğını görmekteyiz. Önemle belirtmeliyiz ki, amel kavramı, tpkı sosyal bilimlerdeki davranış kavramı gibi, dini ilimlerde merkezi bir öneme sahiptr. Amel, neredeyse hiçbir zaman dini inancı ifade eden “iman” kavramından ayrı düşünülemez. Hata bazı örneklerde amel kavramı, imanı da içine alacak biçimde anlam genişlemesine maruz kalmıştr. Nitekim, dini literatürdeki zâhiri ve bâtni amel ayırımı ve imanın “kalbin ameli” olarak nitelendirilmesi böylesine bir anlam gelişmesinin güzel bir örneğidir. Dini ilimlerde amel-niyet ilişkisi ve iman-amel ve bilgi ilişkisi üzerinde de durulur. Amellerin dünyevi ve uhrevi karşılığı sorunu ele alınır. Dini ilimlerde amelle ilgili en önemli problemlerden biri de, “kader” kavramıyla bağlantlı olarak, özgür irade sorunu ve insanın, davranışlarından dini ve ahlaki açıdan sorumlu olmasıdır. Buradaki sorun, Allah’ın sınırsız ve sonsuz iradesi karşısında insanın iradesinin var olup olmadığı, varsa bile ne ifade etği ve dolayısıyla insanın davranışlarında ne kadar özgür olduğudur. Bu konuda da değişik teoriler ileri sürülmüştür. Kur’ân; davranışı, dünya ve ahirete hayırlı sonuçlar doğurması açısından “Sâlih amel ve sâlih olmayan amel” olarak ikiye ayırmakta; dünya ve ahirete iyi sonuçlar doğuran ya da bir başka ifadeyle Allah’ın hoşnutluğunu kazandıran amelleri “sâlih ameller” olarak nitelendirmekte ve ancak iman ve sâlih amel birlikteliğinin kişiyi kurtuluşa ulaştrabileceğini vurgulamaktadır. Görüldüğü gibi hem sosyal bilimler hem de dini ilimlerde insan davranışı merkezi bir öneme sahiptr. Ancak sosyal bilimler ve bilhassa davranış bilimleri, davranışın altnda yatan psikolojik ve sosyal sebepleri araştrırken; dini ilimler, amelleri hem dünyevi hem de uhrevi sonuçları bakımından değerlendirmekte, Allah’ın sonsuz ve sınırsız iradesiyle insanın dini ve ahlaki sorumluluğu arasında bir denge kurmaya çalışmaktadırlar. Davranış bilimleri deskriptf bir karaktere sahipken, dini ilimlerin normatf yönü ağır basmaktadır. Günümüz insanı, her ne kadar modern bilimle iç içe bir hayat sürse de, dini inanç ve uygulamalardan da vazgeçememekte, din ve bilimin birini diğerine tercih etmemektedir. Bu sebeple dini bilgi ile bilimsel bilginin uzlaştrılması; günümüzde, kişilik bütünlüğü ve sosyal bütünleşme açısından önem arz etmektedir. Sosyal bilimler ile dini ilimlerin birbirine rakip hata düşman olarak algı- lanması ve sosyal bilimlerin bat merkezli perspektfleri, Müslüman toplumlarda sosyal bilimlerin gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Ülkemizde, müfredatnda din sosyolojisi ve din psikolojisi öğretmine yer verilen İlahiyat Fakülteleri’nde de aynı algı ve bat merkezli bakış açısı, söz konusu bilim dalları- nın gelişmesini olumsuz etkilemektedir. Bu sebeple, mezkur algıya neden olan faktörlerin ortadan kaldırılması ve sosyal bilimlerin, İslam kültür ve medeniyet göz önünde bulundurularak yeniden yapılandırılması hayat öneme sahip gibi gözükmektedir. Bunu gerçekleştrmenin ilk adımı ise, iki bilgi kümesinin de doğru bir şekilde anlaşılması, aralarındaki itfak ve ihtlaf noktalarının belirlenmesidir.
It is seen that both in social sciences and theology human behaviours have critcal importance. However while social sciences and especially behavioral sciences are looking for the psychological and social reasons under lying behaviour; theology takes acts into consideraton both in terms of secular and otherworldly results, tries to harden between the endless and limitless will of God and religious and ethical responsibility of man. While behavioral sciences have a descriptve character, the normatve side of theology predominates. Determinismvoluntarism dichotomy about human behaviours has caused theoretc polarizatons both in social sciences and theology. It can be easily concluded that in social sciences, the perceptve of positvist-naturalist social science is in the determinist camp; the perceptve of interpretve- constructonist which has raised as a reacton to the aforementoned perspectve is in the voluntarist camp. There are important differences between the imaginaton of religious behaviour of social sciences and theology. While theology puts emphasis on that God intervenes the world with revelaton and providence and that everything has occured with His creaton; social sciences generally explain religious and all social events as a humane or natural phenomenon. At the same tme becuase the constructonist ecole gives some chance for personal interpretatons about the world, it harmanoizes with religious believes beter than naturalist theory which sets a strict cause and effect relatons between social context and religious content.