Dünya nüfusunun büyük bir kısmını, kendisini Hz. İbrahim’le temellendiren üç dinin, yani; Yahudilik, Hristyanlık ve Müslümanlığın mensubu olanlar oluşturmaktadır. Bu dinler, geçmişten günümüze dünyayı şekillendiren önemli medeniyetleri kurmuştur. Dolayısıyla bu olgunun anlaşılması isteniyorsa bu dinlerin kökenlerinin ve sistemlerinin iyi anlaşılması gerekmektedir. Bu dinlerin birleştği temel Hz. İbrahim’dir ve onu da belirgin kılan özelliği ise Tek Tanrı inancıdır.1 Bu bakımdan söz konusu dinleri, bu inancı öğrenme ve benimseme sürecinin köşe taşları olarak kabul etmek mümkündür (Armstrong, 1998: 20).2 Bu süreçte ön plana çıkan şey ise Paganizmle yapılan mücadeledir. (Armstrong, 1998: 13) Bu mücadelenin sonucunda, söz konusu dini düşüncelerin sistemleri ortaya çıkmıştr (Örneğin Hıristyanlıkla ilgili bir değerlendirme için bkz. Campbell, 2003a: 219). Bununla birlikte ortak bir zemine sahip olan bu yapılar (Al-i İmran 3/64), birbirinden farklılaşan bir boyuta ulaşmıştr (Peters, 2005: 19). Bu noktada özellikle bugünkü Yahudilik ve Hıristyanlığa bakılacak olursa, bunların hazırlandığı ortamın ve daha sonra birbirinden farklılaşarak nihai şekline büründükleri sürecin M.Ö. birinci yüzyıl ile M.S. birinci yüzyıl arasındaki bir zaman dilimine denk geldiği görülecektr. Bu nedenle bunların kökenlerinin anlaşılması için odaklanılacak nokta da bu dönemdir. İşte 1947 yılından başlayan bir süreçte keşfedilen Kumran Yazmaları bu bağlamda önem kazanmaktadır. Zira bu döneme ilişkin bilgiler son derece sınırlı idi ve büyük ölçüde dolaylı kaynaklardan elde edilebilmekteydi. Dolayısıyla net bir çerçevenin ortaya konulmasında önemli boşluklar oluşmaktaydı (VanderKam, 1991: 19-20). Kabaca bu döneme ait oldukları bilimsel açıdan kesin olarak ortaya konulan yazmalar (Vermes, 2005: 37-38; Shanks, 1991: 15), dönemin dini düşünce atmosferini geniş bir şekilde yansıtabilecek ilk elden kaynaklardır (VanderKam & Flint, 2002: 275; Cross, 1992: 139-155; Yusseff, 1994: 1; VanderKam, 1991: 36). Bu bakımdan Yahudilik ve Hıristyanlığın bugünkü yapılarının temellerinin bu zaman diliminden hareketle araştrılması yerinde olacaktr (Sommer, 1962: 11; Fitzmyer, 1992: 45-47; Shanks, 1999: 164 vd.; Golb, 1995: 383 vd.; Cross, 1992: 140). Dini düşüncenin şekillenişini; içinde yaşanılan ortamın sosyal, siyasal, kültürel vb. şartlarından ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu bakımdan söz konusu dönemin şartlarına bakıldığında bunların, gerçekten karmaşık bir yapı sergilediği ve dünya görüşleri arasında çetn bir mücadelenin yaşandığı görülecektr. Bu mücadele ise yer yer Paganizmin kavramlarını Tek Tanrı inancını temellendirmede kullanmakla birlikte bunları, kendine özgü bir şekilde sistemini zedelemeyecek bir tarzda oluşturan Yahudi düşüncesi (Vermes, 2000: 265 vd.) ile entelektüel ve köklü Paganist Grek veya Helen düşüncesi arasındaki mücadeledir (Johnson: 122-187).3 Sonuç itbariyle bu mücadele anlaşılmadan Yahudilik ve Hıristyanlığın kökenleri anlaşılamaz.Büyük İskender’le başlayan ve Romalılarla devam eden Helenizm’in dayanılmaz baskısına Yahudiler, sert bir direniş göstermişlerdir (Karesh & Hurvitz, 2006: 22). Ancak bu direniş Yahudilere pahalıya mal olmuştur. Helenizm’in baskısı, çok geçmeden Yahudileri de bölmüş, Helen düşüncesinin büyüsüne kapı- lan Yahudiler ile Yahudi kimliğini korumayı bir varoluş savaşı olarak kabul eden Yahudiler de birbirleriyle çekişmişlerdir. Bu ikinci grup Yahudilerin önemli bir kısmı, söz konusu baskıdan kurtulmak ve böylesine bir kötü durumu getren günahlara içten pişman olmak ve vaat edilen geleceği kurmak amacıyla öze dönüşün ifadesi olan Musa Yasası’nı özümsemeyi temel edinmiştr. Bunun da asli mekânı, dönüşümün simgesi olarak görülen çöle çekilmektr. Ayrıca, Yahudilere bu yeni çıkışlarında önderlik edecek olan Mesih’in yolunu hazırlamak da bu Yasa’nın köklü bir şekilde özümsenmesinin asli unsurudur (Peters, 2005: 47; Davies, 1956: 56 vd.; Campbell, 2003a: 249-258). Bu düşünce, bu dönemin dini düşüncesinin en belirgin özelliğidir ki Hıristyan dini düşüncesini de hazırlayan temel etmen budur (Johnson: 45-48; Campbell, 2003: 219-265). İşte Yahudi – Helen düşüncesi arasındaki mücadelenin ve böylesine bir dini atmosferin ayrıntlı bir şekilde izinin sürülmesine Kumran Yazmaları olanak vermektedir. Zira Yahudilik ve Hıristyanlığın temel teolojik kavramları, bu çerçevede şekillenmekte ve birbirinden farklılaşmaktadır. (Sommer, 1962: 11; Fitzmyer, 1992: 45-47; Shanks, 1999: 164 vd.; Golb, 1995: 383 vd.). Ayrıca, yazmaların tarihen sabit olan Yahudi ve Hristyan sansüründen kurtularak yaklaşık iki bin yıl ötesinden günümüze değerli veriler sunması, mukaddem dini anlayışların kökenlerinin objektf bir şekilde belirlenmesinde önem arz etmektedir (Vermes, 2005: 47-48; Baigent & Leigh, 2005: 208 vd.). Diğer tarafan İslam açısından konunun önemi değerlendirilirse ilk olarak şu belirlemeyi ifade etmek gerekir: İslam, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar uzanan bir anlayışın ifadesi olarak (Al-i İmran 3/81-83) Hanif kavramlaştrması temelinde kendisini ortaya koymaktadır (Enam 6/161-163 vd.). Hz. İbrahim’le simgeleştrilen bu duruş (Nisa 4/125 vd.), Yahudilik ve Hristyanlığı da önemsemektedir. Zira onlar da Allah ile insan arasındaki ilişkinin doğru bir şekilde kurulması sürecinde gerçekleşen önemli tecrübeler olarak görülmektedir. Dolayısıyla Yahudilik ve Hıristyanlığı ilgilendiren Kumran Yazmaları, İslam’ı da çok yakından ilgilendirmektedir. Kur’an’da Ehl-i Kitab olarak isimlendirilen bu yapılar, önemle vurgulanan dini anlayışlardı. Bunlara çokça referanslarda bulunuldu (A’raf 7/157 vd.). Zira onlar, geçmişte insanlığa hayat verecek sözlerin emanet edildiği gruplardı. Fakat onların, bu emanet yanlış okudukları, yanlış anladıkları veya yanlış yorumladıkları ifade ediliyor Kur’an’la özetlenen ve kelimenin konulduğu asli anlamına bütün insanlar davet ediliyorlardı.4 İşte bu noktada Ehl-i Kitab’ın yanlış anlamasına ve yorumlamasına konu olan şey ise Kelam’ın başat konusu olan Tek Tanrı tasavvuru ve Onun insanla olan ilişkisinin açıklanmasıydı (Al-i İmran 3/64). İşte “oğul” ve “günah” kavramları temelinde inşa edilen yanlış algılara dair İslam’ın getrmiş olduğu evrensel eleştriler (Necm 53/38; Yunus 10/68 vd.), Kumran Yazmaları ışığı altnda daha iyi anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere Bat Medeniyetnin temelinde, Yahudilik ve Hıristyanlık bulunmaktadır. Bu medeniyet, değerlerini yüzyıllar boyunca maruz kaldığı bir takım baskılar ve sansür netcesinde yeniden yorumlayarak ve eleştriler getrerek asli yapısını kazanmıştr. Diğer tarafan, sadece böyle bir yaklaşımla kalınmamış, söz konusu baskı ve sansürle gizlenmek istenen hikmet geleneği, insanlığa yeni bir soluk getren İslam Medeniyet’nin katkılarından da faydalanılarak ele alınmaya çalışılmıştr (Esed, 2002: XXI; Bedevi, 2002). Böylece kendisini dönüştüren Bat Medeniyet, İslam’a ilişkin araştrmalarını derinleştrmiş ve kaynak eserlerini ciddi bir şekilde değerlendirmiştr. Gizli bir gündemle süren bu çaba, insanlığa önemli katkıları olan İslam Medeniyet’nin kökenlerinin esasında Yahudilik ve Hıristyanlıktan aparıldığını kanıtlamaya çalışan bir geleneğe dönüşmüştür (Said, 1998: 96 vd.).5 Buna karşın, Müslüman dünyada bir takım önemli çalışmalar yapılmakla birlikte kayda değer bir ilerleme kaydedilememiş- tr. Dolayısıyla bu alanda yapılacak daha çok şey vardır. Bu noktada, Yahudiliği ve Hıristyanlığı temel kaynaklarından anlamaya ve değerlendirmeye olanak veren Kumran Yazmaları, büyük önem kazanmaktadır
The fnd of Qumran Manuscripts in 1947 is the remarkable discovery of modern tmes in terms of theological thought. They are dated to ancient tmes between 250 BC and 70 AD. This period is very signifcant for both Judaism and Christanity. Then, modern Rabbinic Judaism and Christanity took their forms at this period respectvely. Therefore, Qumran Manuscripts play an important role in order to understand this structural period. Besides, they are also very important for Islam, which recognizes that Judaism and Christanity are the signifcant experiences of Abrahamic traditon, in spite of critcizing them. This paper evaluates the concepts of “son”, “sin” (which manuscripts consider them important), “New Covenant” and “Teacher of Righteousness” (which make Essenes distnctve from other Jewish sects) briefly. Finally, the theological assertons, which theologians and scholars argue about Judaism, Christanity and Islam on the basis of Qumran Manuscripts, are concisely discussed.