Tarihi süreçte toplumların değişimi daha hızlı ve yoğun yaşandığı ve buna bağlı olarak da kırılmaların, farklılaşmaların ve sapmaların vaki olduğu dönemler olmuştur. Türk toplumu için de Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş böyle bir döneme tekabül etmektedir. Bu dönem “toplum” hem de “aydın” açısından sancılı bir süreci kapsamaktadır. Geleneksel anlayış ve yaşam biçiminden, modern anlayış ve yaşam biçimine geçişi temsil eden bu dönemde; “aydın”lar kendi statü ve rolleri çerçevesinde mevzilerini almış, değişim tarafarları (modernistler) ve gelenekçiler (muhafazkarlar) olmak üzere genel anlamda iki zıt kutba ayrılmışlardır. Türk toplumunda din olgusunun fonksiyonelliğini bilen her iki aydın sınıf da yola çıkarken dini argümanlardan hareket etmeyi temel bir yaklaşım tarzı olarak benimsemişlerdir. Değişim tarafarı olarak öne çıkan bu anlayış sahiplerinden biri de, düşünceleri dolayısıyla ciddi tenkidlere maruz kalan ve hata “Zındık”, “Dinsiz”, “Kafr”, “Bat Hayranı” vb. olarak itham edilen Abdullah Cevdet’tr. İslam değerlerine bağlı ve dini hassasiyetleri yüksek bir aile yapısı içinde büyüyen ve dünya görüşü bu değerler ve hassasiyetler çerçevesinde oluşmaya başlayan Abdullah Cevdet, İstanbul’da Mekteb-i Tıbbıye’ye girişiyle kendini çok farklı bir ortamda bulmuştur. Pozitvist düşüncenin (Korlaelçi, 1986; Akgül, 1999) yaygın olduğu Mekteb-i Tıbbıye’de kısa bir bocalama süreci geçirdikten sonra yaşamının temel felsefesini oluşturacak fkirlere, arkadaşlarının da etkisiyle ilgi duymaya başlamıştr (Mardin, 1994: s.221-250; İnal, 1969, s.244; Uçar, 1997: s.79). Abdullah Cevdet, bu bocalama sürecinde kendisini etkileyen pozitvist düşüncelerin etkisiyle Tanrı-Evren-İnsan bağlamında sorgulamalara girişmiş, düşün dünyasında ciddi gelgitler yaşamıştr. O’nun düşüncelerinde dinginliği sağlayan, Felix Isnard’dır. Maddiyat-maneviyat tahlilini yaptğı eserinde Isnard, “...Dinler umumilik çağlarında çok eskilerde yararlı olabilmiştr. Fakat hiçbir müspet ve doğal temele dayalı olmadıkları için, insanlar eğitm gördükçe gelecekte kaybolup gideceklerdir... Dinler kendi başlarına insanlığı yönetmeye yeterli olan ilkelere dayalı sağlam ve gerçek bir morale yerlerini terk edeceklerdir. Çok söylenilen “bize din gerekli” halk deyişinin yerine biz diyoruz ki, moral ahlak gereklidir... Bilimsel maddecilik geleceğin felsefesidir...” (Hanioğlu, 1981: s.13’den naklen) diyerek düşüncelerini ortaya koymaktadır. August Comte’un düşüncesine paralel olan bu anlayışı Abdullah Cevdet de benimseyerek; “…ilim havasın dinidir, din avamın ilmidir…” (Abdullah Cevdet, 1912: s.65) sözleri ile temel yaklaşımını ortaya koymuştur. Her ne kadar din konusundaki düşüncelerini bu temel üzerine inşa etse de, Türk toplumunun din konusundaki hassasiyetni bildiği için, arzu etği toplumsal değişimin gerçekleşmesinde ve toplumsal taban bulmasında İslam dininin naslarından faydalanmayı ihmal etmemiştr Hanioğlu, 1981: s.129).
In this study, the ideas of Abdullah Cevdet on religion and his understanding of religion will be put forward. Understanding of religion of Abdullah Cevdet, one of the leading characters of pozitvist paradigm, influenced the ideas of Turkish intellectuals on religion in the following era. Moreover, it is stl possible to seem the effects nowadays. In this respect, we have the opinion that handling the ideas of Abdullah Cevdet on religion descriptvely will be benefcial to value the understanding of religion these days. From this point of view, we realized this study.