Resul’e İtaat Meselesİ

Author :  

Year-Number: 2012-11
Yayımlanma Tarihi: 2018-11-02 17:09:13.0
Language : Türkçe
Konu : Din
Number of pages: 169-189
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Keywords

Abstract

Obedience is a term frequently used in the Quran. Of the ones expected to pledge obedience to are the God and His prophet. When examining the Islamic Traditon, we confront that the obedience directed towards both the God and His prophet has been virtually dealt with intensively, in the same manner. Thus, it has been purported that Quran and the traditons of Mohammed are in the same level in terms of being regarded as evidental. The fact that the practces of Mohammed (sunnah) should be regarded as a work of revelaton bases the foundatons of these approaches. Instead of being driven by the theoretcal aspect, namely Quran, the practces of the prophet Mohammed have been moved into the theoretcal realms. Here it has been made clear that the role of the prophet as a messenger has not been understood well enough. It is also a widely accepted fact that politcs has always been effectve in the formaton of religious understanding so as to positon itself on a sound ground. In the realizaton process of this motve, the effectve power of the sayings of Mohammed, rather than the verses in Quran, has been implemented.

Keywords


  • 1. Bazı dilbilimciler tav’ kelimesi ile etâa kelimesinin aynı anlama geldiğini savunurken, (el- Ezherî ty, 3: 105-106) bazıları ise gelmediğini, tav’ kelimesinin birine tâbî olmak anlamında kullanıldığını, bir istek emir ya da işin talep edilmesi durumunda ise etâa kelimesinin kullanımının daha uygun olacağını ileri sürmektedirler. Bkz. (ez-Zebidî ty, 7: 444; Firûzabâdî 1387, 3: 519). İtaat kelimesi Türkçe ve Osmanlı Türkçesi sözlüklerde alınan emre uyma, emre uygun davranma, boyun eğme, esnek olma şeklinde anlamlandırılmıştır. (Sami 1317, 1: 12; Salâhi 1313, 1: 378; Devellioğlu 1970: 560; Özön 1955: 406; Ağakay 1969: 384; Doğan 1996: 565; Türkçe Sözlük 1982: 424, Çağbayır 2007, 2: 2262).

  • 5. Bu ayetlerin yorumu için bkz. (Akyüz 1998: 43,44).

  • 6. İbadet huşû ile yüceltme, ta’zim için Allah’ın huzurunda eğilme anlamlarına gelir. (Atay vd 1981: 262). Türkçe sözlüklerde ise Tanrı buyruklarını yerine getirme, Tanrı’ya yönelen saygı davranışı, tapınma anlamlarına gelmektedir. (Hançerlioğlu 1993: 175).

  • 8. Yazır burada Nûr 24/ 52. âyetini delil göstermektedir. İbn Hibban (1987: 25). ise (Nisâ 4/ 59. ve Ahzab 33/ 36). âyetlerini sünnete uymanın farz olduğuna dair görüşlerine delil olarak getirmektedir. “ Kur’an ile hadis yani sünnet, gerek menşe’ gerekse değer itibarıyla aynıdır diyen Ehl-i Hadis ekolünün Basra şehrindeki öncülerinden Süleyman b. Tarhan et- Teymi,“Hz. Peygamber’in hadisleri aynen Allah’ın kelâmı gibidir.”demektedir. Hassan b. Atiyye el-Muharibî’ye göre ise, Cebrail Kur’an’ı Allah’tan getirdiği gibi, sünneti de öğretmiştir. Her iki rivayet için bkz. (Bağdâdî, 1978, 1: 90,91). Benzer görüşler için bkz.(İbn Hazm 1983, 1: 96-97; İbn Teymiyye 1404: 28: 425-427; İbn Teymiyye 1985: 276; İbn Teymiyye 1951: 12). Salih Özer’in (1988: 99). Henri Laoust’tan aktardığına göre, İbn Teymiyye’nin döneminde Kur’an ve sünnetin tevatürle rivayet edildiğine, dolayısıyla aynı değere sahip olduğuna inanılırdı. Ayrıca bkz. (el- Kardâvî 1993: 60). Bazı Ehl-i Hadis beyân olması yönüyle sünnetin Kur’an’dan daha belirleyici olduğunu iddia etmektedir. Bunlar içinde yer alan Evzâi şöyle söylemektedir: “Sünnet Kur’an’ı belirleyicidir. Fakat Kur’an sünnetin anlamını belirleyici değildir.” Bkz. (Dârımî 1987, 1: 153, Hadis no: 587).

  • 9. Erul, (2010: 208). Hz. Peygamber’in her sözünü ve fiilini vahye dayandırma anlayışının, Hz.Peygamber’e yetişmeyen tabiîlerden itibaren başlayan ve zamanla katlanıp gelişen bir eğilim olduğunu ifade etmektedir. Yine Sünnetin vahiy kaynaklı olduğu iddiaları ile ilgili rivayetlerin geniş tahlil ve yorumu için bkz.(Erul 2010: 97 vd).

  • 11. Hatipoğlu’nun (1998, 2: 6). sözünü ettiği, içerisinde Hz.Peygamber’e beşer üstü nitelikle- rin yakıştırıldığı bazı eserler için bkz. (Bağcı 2005: 70-71). Hz. Peygamber’in insan oluşu ile ilgili olarak Bkz. (Erul 2010: 79 vd).

  • 12. Hatipoğlu (1998, 2: 6). “Peygamberin fizikî yönden kendileri gibi olmasını Peygamberlik makamına yakıştıramayan müşrik kafalılara hakikatı kabul ettirmek pek kolay olmamış olmalıdır ki, Kur’an böyle benzer birkaç tasrihata yer vermiştir.” demektedir.

  • 13. Akbulut’un yaptığı eleştirinin muhatabı olan birçok eser mevcuttur. ( Ebu Şehbe 1990, 1: 37-38; 2: 202; İbn Teymiyye 1323, 1: 271; İbn Kuteybe 1989: 269,467; Çakın 1998: 16-17; Çakın 1997: 29 vd; Dülber 2008: 85).

  • 14. Sünnetin tamamının ya da en azından bir kısmının vahiy ürünü, yani gayr-ı metlûv oldu- ğu iddiası İmam Şafiî’ye kadar götürülebilmektedir. Bkz. (eş-Şafiî ty: 127-128). Şafiî ile başladığı ileri sürülen bu süreç, hicrî 3. yüzyılda tamamlanmış, bu arada toplum içerisinde yer alan farklı sesler ve algılama biçimleri ortadan kaldırılarak, bu günkü mevcut olan beşer-resul yerine, melek- resul anlayışının yerleşmesinde Kur’an dışı vahiy anlayışı motor vazifesi görmüştür. Müslümanlar yeniden inşa ettikleri dünyalarını bu anlayışla meşrulaştırmıştır. (Soyalan 2005: 701). Sünnetin vahiy kaynaklı olduğu iddiası için ayrıca bkz. (Ebu Şehbe 1990, 1: 37-38 ve 2: 202; İbn Teymiyye 1323, 1: 271; İbn Kuteybe 1989: 269,467; Çakın 1998: 16-17; Dülber 2008: 85). Hayri Kırbaşoğlu (1993: 279-280). ise sünnetlerin hangisinin vahiy ürünü, hangisinin içtihad ürünü olduğunu kesin olarak bilmenin mümkün olmadığını ifade etmektedir. Bu yüzden bunu tartışmak yerine, onların Kur’an’a uygunluk arz edip etmediğini araştırmak gerekir. Görüldüğü üzere Kırbaşoğlu’da sünnetin vahiy ürünü olduğu şeklindeki inançtan tamamıyla sıyrılamamış, ancak sünnetin Kur’an’a uygunluğunun araştırılması gerektiğine haklı olarak işaret etmiştir. Yani temel hareket noktası Kur’an olmalıdır tarzındaki ilkeyi ön plana almıştır. Diğer taraftan Hz. Peygamber’in sünnetinin bir kısmının vahye, bir kısmının da onun içtihadlarına dayandığı iddiası, sünnetin kendisini tartışmalı hale getirmektir. Çünkü böylelikle Kırbaşoğlu’nun da ifade ettiği gibi neyin vahiy, neyin sünnet olduğu ayrımı net olarak yapılamayacaktır. Hatta böyle bir iddia, Peygamberin insanüstü bir varlık, Kur’an’ın da Hz. Peygamber’in eseri olduğu şeklindeki görüşlere bile dayanak oluşturabilecek niteliktedir.

  • 15. Fazlurrahman (1992: 69). “Hz. Peygamber’in tarihi bir bağlamda ortaya çıktığı ve büyük bir bölümü belli olaylarla ilgili olduğu halde, Kur’an’ın ifadeleriyle kendi söz ve fiilleri arasında titizlikle bir ayrım yaptığı hususunda hemen hemen hiç şüphe yoktur.” demektedir. Hz. Ömer, hadisleri bir araya toplamayı düşünmüş ve bu konuda ashapla yaptığı istişarelerde de olumlu yaklaşımlar elde etmiştir. Ancak daha sonra, Kur’an’a verilen değerin azalacağı ve derlenen hadislerin Kur’anla karıştırılabileceği endişesiyle bu düşüncesinden vazgeçmiştir. Diğer sahabilerin de hadisleri yazmaktan çekinmeleri, aynı düşünceyle Allah’ın kitabına bir başka kitabı eş tutmak veya Kur’an’dan başka bir kitapla Kur’an gibi meşgul olmak kaygısından kaynaklanmaktaydı. (Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi 1994, 3: 384-385).

  • 17. Hz. Peygamber’in döneminde sahabenin peygamberin kararlarını sorguladığı görülmek- tedir. Eğer bu kararlar peygamberin kişisel görüşüne dayanıyor ve yanlış ya da eksik nitelikler taşıyorsa, karşı çıktıkları ve peygamberin de kararlarını değiştirdiği rivayet edilmektedir. Burada eleştiri konusu olan şey Allah’ın elçisinin peygamberlik yönü ile ilgili olmayıp, Hz. Peygamber’in kendisine ait içtihatları ile ilgilidir. (Erul 2010: 27). Aşağıda verilen örneklerden de anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber’in döneminde dahi onun söylediği her şey kayıtsız ve şartsız olarak kabul edilmiyordu. Bu konuda birçok örnek için (Erul 2010: 121 vd). Sahabenin bu tarz bir sünnet algısı yoktu. Kuran’ın açıkça belirtmediği hususlar dışında kalan problemlerin çözümünde, daha iyi sonuçlar elde etmek amacıyla fikirlerin ileri sürülerek tartışılması, Müslümanların ihtiyaç duyduğu bir hareket tarzıdır. Bu aynı zamanda Kur’an’ın da istediği davranış şeklidir. (Şûrâ 42/ 38, Âl-i İmran 3/ 159). Örneğin Bedir savaşında mevzi alınan yer, Hubâb b. Münzir’in uyarısıyla değiştirilmiştir. (İbn Hişam 1995, 2: s. 355; Vakıdî 1989, 1: 53-54; Makrizi 1979, 1: 77-78; el-Cevziyye 1990, 3: 1159). Yine Bedir Savaşı’nda esirlere yapılacak muamele konusunda ashabına danışan peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir’in önerisini kabul ederek esirleri fidye karşılığında serbest bırakmıştır. (Makrizi 1979, 1: 97-101; İbn Şebbe 1393, 3: 861-862). İlginçtir ki Hz. Peygamberin bu uygulaması, Kur’an âyetleriyle Allah tarafından eleştirilmiştir. (Enfal 8/ 67-68). Burada belirtilmesi gereken husus, Kur’an’ın Hz. Peygamber’e yönelttiği bu uyarılardan, Hz. Peygamber yanlış yapsaydı, bu vahiy tarafından düzeltilirdi şeklinde bir kuralın değil, vahyin belirlemediği konularda Hz. Peygamber’in yanlış yapabileceğinin anlaşılmasıdır. Âyetlerin hatanın gerçekleşmesinden sonra inmesi de bu durumu desteklemektedir. Hatalı kararın uygulanmasından sonra Allah’ın, söz konusu karar ve uygulamanın yanlışlığını bildirmesi, yanlışlığı ortadan kaldırmaktan ziyade, Hz. Peygamber’in de yanlış yapabileceğini insanlara göstermeye yönelik bir davranış şekli olarak değerlendirilebilir. (Akbulut 1992: 73). Bu tarz örnekler çoğaltılabilir. (Akbulut 1992: 69 vd; Erul 2010: 227 vd). Fazlurrahman (1992: 72). bu konuda, “Hz. Peygamber’in söz ve davranışı dini açıdan Müslümanlar için bir kural olarak görülmüşse, anlaşmalar vb. ilişkin bazı belgeler dışında Kur’an gibi yazıya geçirilip, muhafaza edilmiş bu sünnetlerin o zamana ait kayıtlarının bulunmaması olağan dışı bir durumdur. Bundan başka genel ve esaslı hukuk meselelerindeki ittifaka rağmen, ayrıntılara ilişkin tatbikat, ilk ekollerde birçok noktada farklılık göstermiştir. Her bölgesel ekol, sözgelimi Medine ve Irak ekolü, tatbikatını, ona “sünnet” adını vermek suretiyle müdafaa etmiştir. Eğer sünnetin son dayanak noktası Hz. Peygamber’in örnekliği ise, o takdirde, ileri sürüldüğüne göre farklı sünnetler sünnet olamazlar ve dolayısıyla onların, mahallî Müslüman cemaatlerin tatbikatı olarak görülmeleri gerekir. Hz. Peygamber’e gelince, ya davranışlarında bu gibi hususlara ilişkin hemen hemen hiçbir emsal bırakmamıştır, ya da bırakmışsa onlar sünnet ya da bağlayıcı olarak görülmemiştir.” demektedir.

  • 18. Hadis kültüründe de Hz. Peygamber’in hatalarına işaret edilmektedir. Örnekler için (Hatipoğlu 1998, 2: 7).

  • 19. Hz. Peygamber’in sünnet ve hadislerinin vahiy olarak algılanması, İslâm’ın ilk asırlarda hemen hemen hiç görülmemektedir. (Gürler 2002: 150; Dülber 2008: 88).

  • 20. Sünnet ancak Hz. Peygamber’in döneminde teşekkül etmiş ve olup bitmiş bir olgudur. Hz. Peygamber’in vefatından sonra artık yeni bir “Peygamber Sünneti” ihdas veya icat etmek mümkün değildir. (Kırbaşoğlu 1993: 96).

  • 21. Kırbaşoğlu’na (1991, 5(3): 157,158). göre sünnet, Hz. Peygamber’in her dediğini, her yaptığını, meselelere getirdiği her çözümü aynen ve bunların altında yatan amaç, gaye, ilke veya prensiplere bakmaksızın tekrarlamak, taklit etmek değildir. Diğer bir ifade ile sünnet, her zaman ve mekânda karşılaşılacak her türlü problemlerin hazır çözümlerini veren sihirli bir formül değildir. Aynı şekilde sünnete uymak ta, Hz. Peygamber dönemine geri gitmek, o dönemin şartlarını, hayat tarzını aynen günümüze aktarmak değildir. Bu olsa olsa tembelce sadece şekle bağlılıkla yetinip, onun altında yatan hikmet, amaç ve ilkeleri göz ardı etmek anlamına gelebilir. Çağın problemlerine bu tür bir sünnet anlayışının ışık tutmasını beklemek boşunadır. Sünnete uymak, ondan ilham alıp, onun bize verdiği prensipleri rehber edinerek, problemlere çözüm bulmaktır. Çünkü Hz. Peygamber herhangi bir konuda örnek bir davranış ortaya koymuşsa, bunu yaparken bazı amaçları gerçekleştirmeyi hedef almış ve bazı ilkeleri göz önünde bulundurmuştur. İşte bizim yapmamız gereken de, onun ortaya koyduğu örneğe yön veren amaç ve ilkeleri araştırıp, ortaya çıkarmaktır.

  • 22. Fazlurrahman’a göre (1995: 32-33). İslâm toplumu belli bir tarihi durumda Hz. Peygamber’i eyleme geçiren ruhun yönetiminde vahyi yetkili bir şekilde yorumlayacak ve ona anlam verecektir. Burada önemli olan Hz. Peygamber’i harekete geçiren ruhtur. Yoksa asla dış görünüş değil.

  • 23. Emevî ideolojisinin dayandığı Cebir ideolojisinin mimarı olan Ca’d b. Dirhem’in cebrî fikir- leri Emevî yönetimi tarafından benimsenirken, Kur’an’ın yaratılmışlığı konusunda yönetimle ters düşmesi öldürülmesine sebep olmuştur. Çünkü Kur’an’ın yaratılmış kelam olduğu şeklindeki görüş, olayların kader ve Allah’ın takdiri ile meydana geldiğinin inkârı anlamına gelmekteydi. Zahiri fail için önceden takdir edilme söz konusu olamazdı. Emevilerin, her şeyin ezelde çizilen plana göre cereyan ettiği tarzındaki görüşleri ile Ca’d b. Dirhem’in Kur’an’ın mahlûk olduğu yolundaki görüşleri tezat oluşturmaktaydı. (Akbulut 2001: 256257). Bu katliam, Emevîlerin ne kadar keyfî ve zalimce davrandıklarını, ne pahasına olursa olsun cebrî ideolojilerinden taviz vermediklerini göstermek bakımından önemlidir. Ayrıca Kur’an’ın yaratılmış olduğu meselesinin dinî bir mesele olmasına rağmen, bu alandan çıkarılarak anlam kaymasına uğratılıp, siyasî arenada insanların bulunduğu kampı gösteren bir sembol haline getirilmesi, Emevî iktidarının dinî görüşleri, siyasi amaçları doğrultusunda yönlendirdiklerini ortaya koyan bir örnektir. (Ay 2002: 306).

  • 24. Bu konuda geniş bilgi için (Akbulut 2001: 256 vd; Ay 2002: 302 vd).

  • 25. İktidarını ilâhî kaynaklı hale getirmek, iktidar sahibine meşruiyet ve buna bağlı olarak itaat edilmeyi sağlamanın yanında, uygulamalarını eleştirme ve baş kaldırma kültürünü de yok eden bir pozisyon yaratmaktadır. Emevi halifesi Abdülmelik tarafından Hasan elBasrî’ye yazılan bir mektup ve Hasan el-Basrî’nin ona cevabı dikkatle tahlil edildiğinde, Emevi iktidarının irade hürriyeti konusundaki zihniyetini anlamak mümkündür. Halife, insanın hürriyeti ve sorumluluğu lehinde Hasan el-Basrî’nin ileri sürdüğü görüşleri tasvib etmeyen bu mektubunda şöyle demektedir: “Mü’minlerin Emîri şimdiye kadar geçmiş nesiller arasında hiç kimseden işitmediği senin kader hakkındaki görüşlerinden haberdar oldu. Mü’minlerin Emîri karşılaştığı sahâbiler arasında bu konuda seninkilere benzeyen bir görüşe sahip hiç kimseyi tanımamaktadır... O halde, bunun Rasûlullah’ın sahâbilerinden birinden mi rivâyet edildiğini, yoksa kendi şahsî re’yin mi olduğunu yahut ta Kur’an’ın tasdik edebileceği bir şey mi olduğunu ona yaz... Burada halifenin çeşitli delil şekilleri arasında sahabeden birinin sözlü rivayetini talep etmesi dikkat çekicidir. Halife’nin böyle bir şeyi ancak sözlü rivayetlerin mevcut ve muteber olduğunu düşündüğü takdirde talep etmesi mümkündür. (Fazlurrahman 1992: 76-77). Bu risâle Y.Kutluay ve L.Doğan tarafından Türkçeye çevrilmiştir. AÜİF Dergisi 1954, 3(3-4): 75-84. Buraya aldığımız kısım için bkz. (s. 75).

  • 26. Emevilerin siyasal iktidarlarını kutsallık zeminine oturtmak amacıyla kullandıkları hadisle- rin, aynı senetlerle rivayet edilmiş tam zıt anlamlı olanları da mevcuttur. Emevilerin lehinde ya da aleyhinde olan bu rivayetlerin aynı yapı içerisinde yani Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ortamında rivayet edilmesi dikkat çekicidir. Böyle bir durumda biricik çözüm, yalnızca akıl ve mantığı hakem yapmaktır. Bu lehte ve aleyhte rivayetler ve yorum için (Câbirî 1997: 593-595). Fazlurrahman’a (1992: 68). göre de muhalif siyâsi zümrelerin kamuoyunu hadis aracılığı ile etkilemeye çalışıp, büyük hadis otoritelerinin adlarını kullanmış olmaları, İslâm Tarihi’nin ilk devrine vâkıf olan hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir. Akbulut, (1992, 33: 132 vd). “Hadis külliyatının, genelde, insan sorumluluğunu anlamsız kılan bir yaklaşım telkin etmesi, Emevî yöneticilerinin kader anlayışı ile paralellik arz etmektedir. Hadislerin henüz yazıya geçirilmediği bir dönemde bu tarz bir yönetimin olması, Müslüman’ın geleceğini de olumsuz etkilemiştir.” demektedir. Câbiri’ye (1997: 589). göre, kader veya cebir ve ihtiyar meselesinin, Emevî çağındaki ilk kelâm sorunu olması rastlantı değildir. Bilakis Emevîleri kendi ideolojilerini cebirden üretmesi dolayısıyladır.

  • 27. Roger Garaudy, (1998, 1 (4) :21).“Hadislerin aşırı bir biçimde çoğalmaya başladığı Emevî döneminde, iktidar, İslâm Hukuku alanındaki uygulamasını hadis’in otoritesine başvurmak suretiyle benimsetmeye gayret etmiştir. Böylece, asırlar boyunca, Kur’an ile mezheplerin hadisi arasındaki fark belirsiz bir hale gelmiştir. Artık bundan böyle, Kur’an’a daha az başvurulurken, geleneğe ise giderek daha çok başvurulmaya başlanmıştı” diyerek hadis külliyatının bu süreçteki etkisini belirlemeye çalışmıştır. Fazlurrahman ise, (1992: 79). “Dinî tartışmaların büyük bir ihtimalle siyâsî içeriği vardı. Şia, Hariciler ve Emeviler arasındaki tartışmalar bize bunu telkin etmektedir. Sünnet aşırı cebriyeci görüşler ortaya atıldıktan sonra, sadece içerik bakımından değil, sünnet kavramı açısından da belirgin bir şekilde formüle edilmekte idi. İnsanın hürriyeti ve cebir hakkındaki ahlâkî tartışmanın da yine belli siyâsî içerikleri bulunuyordu. Çünkü cebre karşı olanlar, Emevilerin dünyaya yönelik idaresinin ıslahı veya ortadan kaldırılması lehinde bir eğilim gösteriyorlardı.” demektedir.

  • 28. Pratiği önceleyerek ondan hareketle teori oluşturma şeklindeki anlayış, Marksist-Mao- ist ideoljinin en temel ilkelerinden birisidir. Marksisitler, insanın toplumsal pratiğinin, dış dünya üzerine olan bilgisinin doğruluğunun tek ölçüsü olduğu düşüncesindedir. Gerçekte de insan bilgisinin doğruluğu, toplumsal pratikte beklenilen sonuca ulaşırsa anlaşılır. İnsan işinde başarıya ulaşmak yani beklenilen sonuca varmak istiyorsa, düşüncesinin kendini çevreleyen nesnel dünyanın nesnel yasalarına aynen uymasını sağlaması gerekir. Diyalektik materyalizmin bilgi teorisi, pratiğe ilk ve en önemli yeri verirken, pratiğin önemini yadsıyan ya da bilgiyi pratikten ayırmak isteyen bütün teorileri reddeder. Bilgi pratik ile başlar. Pratik yoluyla teori düzeyine ulaşır ve ardından gene pratiğe dönmek zorundadır. Bu anlayışa göre bir bilginin ya da teorinin doğruluğunu araştırırken, insanın kendi öznel duygularına değil, bilgi ya da teorinin toplumsal pratikteki nesnel sonuçlarına dayanması gerekir. Doğrunun tek ölçütü toplumsal pratik olabilir. O halde pratiğin teorisi yapılır. Görüldüğü üzere pratik, diyalektik materyalizmin bilgi teorisinde baş ve temel hareket noktasıdır. Bkz. (Mao Çe-Tung 1975: 9-10). Sol söylemin Kur’an ilkelerine uygun bir tavır sergilediğini iddia etmemekle birlikte, Müslüman Geleneği’ne hâkim olan anlayışla önemli ölçüde benzerlik gösterdiğini söyleyebiliriz. Kaynaklar

  • Abdurrâzık, Ali, (1995). İslâm’da İktidarın Temelleri, Çeviren: Ömer Rıza Doğrul, İstanbul: Bir- leşik Yayıncılık.

  • Ağakay, M.Ali, (1969).Türkçe Sözlük, 5.Basım, Ankara: TTK Basımevi.

  • Akbulut, Ahmet, (1992). Nübüvvet Meselesi Üzerine, Ankara: Birleşik Yayıncılık.

  • .………., (2001). Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, Ankara: Pozitif Matbaacılık.

  • .………., (1992). “Allah’ın Takdiri Kulun Tedbîri” AÜİF Dergisi, 33, Ayrı Basım, Ankara.

  • .………..(2007). “Kur’an’da Tanrı-Birey İlişkisi” Otorite-Birey İlişkisi: Hristiyanlık ve İslâmiyetteki Teoloji Çalıştayı, Eugen Biser Stiftung&Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara.

  • Akyüz, Vecdi, (1998). Kur’an’da Siyasî Kavramlar, İstanbul: Kitabevi Yayınları.

  • Ay, Mahmut, (2002). Mu’tezile ve Siyâset, İstanbul: Pınar Yayınları.

  • .………., (2011). “Kelâm’da Akıl İman İlişkisi: Temel Teolojik Yaklaşımlar”, AÜİFD, 52, Ankara.

  • Atay, Hüseyin,( 1995). Kur’an’a Göre Araştırmalar V, Ankara: Semih Ofset.

  • Atay, Hüseyin, İbrahim, Mustafa, (1981). Arapça-Türkçe Büyük Lügat, Ankara.

  • Bağcı, H.Musa, (2005). “Sünnet ve Hadislerin Anlaşılmasında Ehl-i Hadis’in Beşerüstü Peygam- ber Tasavvurunun Etkisi”, Günümüzde Sünnetin Anlaşılması, Bursa: Kurav Yayınları,

  • Bağdâdî, Ebu Bekr Ahmed b. Ali el-Hatip, (1978). el-Fakih ve’l-Mutefakkih, Beyrut: Dâru’l-Ka- lem.

  • Câbirî, Muhammed Âbid, (1997). İslâm’da Siyasal Akıl, Çeviren: Vecdi Akyüz, İstanbul:

  • Cessâs, Ebû Bekir, Ahmed b. Ali er-Râzi, (1985). Ahkâmü’l-Kur’an, Beyrut: Daru İhyâi’t-Turasi’l- Arabi.

  • el-Cevziyye, İbn Kayyim, (1990). Zâdu’l-Meâd, Tercüme ve Tahkik: Muzaffer Can, İstanbul: Can- taş Yayınları.

  • el-Cuveynî, İmâmü’l- Harameyn, (2010). Kitâbü’l- İrşâd, Tercüme: Adnan Bülent Baloğlu-Sabri Yılmaz-Mehmet İlhan-Faruk Sancar, Ankara: TDV Yayınları.

  • Çağbayır, Yaşar, (2007). Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul: Ötüken Yayınları.

  • Çakın, Kâmil, (1998). Hadis İnkârcıları, Ankara: Seba İlmî Araştırmalar Dizisi.

  • .………., (1997). İslâm’da Hadis ve Sünnetin Yeri, Ankara: Seba İlmî Araştırmalar Dizisi.

  • Dabaşî, Hamid, (1995). İslâm’da Otorite, Çeviren: Süleyman E. Gündüz, İstanbul: İnsan Yayın- ları.

  • Dârımî, Ebu Muhammed Abdillah b. Abdirrahmân, (1987). Sunen, Kahire: Dâru’r-Reyyan.

  • Devellioğlu, Ferit, (1970). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara: Doğuş Matbaası.

  • Doğan, Mehmet, (1996). Büyük Türkçe Sözlük, 11.Basım, İstanbul: İz Yayınları.

  • Dülber, Hatice, (2008). İbn Kuteybe ve Hadis Anlayışı, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara.

  • Ebu Şehbe, Muhammed, (1990). Sünnet Müdafaası, Çevirenler: Mehmet Görmez- M.Emin Özafşar, Ankara: Rehber Yay.

  • Ebu’l-Bekâ, Eyyub b. Musa el- Huseynî,(1993) el-Külliyât: Mu’cem fi’l-Mustalahât ve’l-Furûki’l- Lugaviyye, Tahkik: Adnan Derviş-Muhammed el-Mısrî, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle.

  • Erul, Bünyamin, (2010). Sahabenin Sünnet Anlayışı, 6. Baskı, Ankara: TDV Yayınları.

  • Ebussuûd Efendi, (1980).İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kitâbi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Kahire.

  • Fazlurrahman, (1992). İslâm, Çevirenler: Mehmet Dağ-Mehmet Aydın, 2.Baskı, İstanbul: Selçuk Yayınları.

  • .………., (1995). Tarih Boyunca İslâmî Metodoloji Sorunu, Çeviren: Salih Akdemir, Ankara: An- kara Okulu Yayınları.

  • Garaudy, Roger, (1998). “Şeriat Nedir?” ,çev. Salih Akdemir, İslâmiyât, c. I, Sayı: 4, Ekim-Aralık.

  • Görmez, Mehmet, (1997). Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji So- runu, Ankara: TDV Yayınları.

  • Gürler, Kadir, (2002). Ehl-i Hadisin Düşünce Yapısı, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara.

  • Hançerlioğlu, Orhan, (1993). İslâm İnançları Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi.

  • Hatipoğlu, Mehmet Said, (1978). “İslâm’da İlk siyâsî Kavmiyetçilik: Hilâfetin Kureyşiliği”, AÜİFD, 23, Ankara.

  • .………., (1998 ). “Hz. Peygamber’i Yanlış Yorumlama Tezahürleri”, İslâmî Araştırmalar, 2, Ekim.

  • el-Isfahani, Râğıp, (2010). Müfredât Kur’an Kavramları Sözlüğü, Çeviren ve Notlandıran: Yusuf Türker, İstanbul: Pınar Yayınları.

  • İbn Hazm, (1983). el-İhkâm fî Usûli’l-Ahkâm, Beyrut.

  • İbn Hibban, Ebu Hatim Muhammed b. Hibban b. Ahmed, (1987). es-Sîretu’n- Nebeviyye ve Ahbâru’l-Hulefâ, Tashih: S.Aziz Bey, Beyrut: Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekafiye.

  • İbn Hişam, Sîret-i İbn-i Hişam, (1995). Tercüme: Hasan Ege, İstanbul: Kahraman Yayınları.

  • İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim b. Ed-Dîneverî, Te’vîlu Muhtelifu’l-Hadîs-Ha- dis Müdafaası, (1989). Tercüme: Hayri Kırbaşoğlu, İstanbul: Kayıhan Yayınları.

  • İbn Teymiyye, (1985). Ebu’l-Abbbas Ahmed b. Abdilhalîm, Kitâbu’n-Nübüvve,1.Baskı, Mısır.

  • .………., (1951). Nakzu’l-Mantık, Kahire: Mektebetü’s-Sünneti’l-Muhammed.

  • İbn Manzur, (1993). Lisânu’l-Arab, 3. Baskı, Beyrut: Darü’l-Kütibi’l-İlmiyye.

  • İslâm Ansiklopedisi, (1989). TDV, İstanbul.

  • el-Kardâvî, Yusuf, (1993). Sünneti Anlamada Yöntem, Çeviren: Bünyamin Erul, 2.Baskı, Kayseri: Rey Yayıncılık.

  • Kırbaşoğlu, Hayri, (1993). İslâm Düşüncesinde Sünnet-Yeni Bir Yaklaşım, Ankara: Fecr Yayınları.

  • .………., (1991). “Sünnet’in Yeni Tanımının Yorumu”, İslâmî Araştırmalar, 5 (3),Temmuz.

  • Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, (1994). Konya: Kombassan Yayınları.

  • Mu’cemu Elfâzi’l- Kur’ani’l- Kerîm, (1970). Mısır.

  • Makrizi, Takuyiddin Ahmed b. Ali, (1979). İmtâu’l-Esmağ li’l- Makrizi, Tashih: Fethullah Huleyf, İstanbul.

  • Ma’luf, Louis, (1960). el-Müncid fi’l- Lüğât ve’l- A’lâm, Beyrut: el- Matbaatü’l-Katolikiyye.

  • Mao Çe-Tung, (1975). Teori ve Pratik, Çeviren: N. Solukçu, 5. baskı, Ankara: Sol Yayınları.

  • Mustafa, İbrahim ve üç arkadaşı, (1986). el-Mu’cemu’l- Vasît, İstanbul: Çağrı Yayınları.

  • Mutçalı, Serdar, (1995). Arapça-Türkçe Sözlük, İstanbul: Dağarcık Yayınları.

  • Özer, Salih, (1988). İbn Teymiyye’nin Minhâcu’s-Sünne Kapsamında Rivayetleri Kabul ve Red Kriterleri, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara.

  • Özön, Mustafa Nihat, (1955). Osmanlıca- Türkçe Sözlük, 2. basım, İstanbul: İnkilap ve Aka Ki- tabevi.

  • Özsoy, Ömer-Güler, İlhami, (2005). Konularına Göre Kur’an (Sistematik Kur’an Fihristi), 11. Bas- kı, Ankara: Fecr Yayınevi.

  • Öztürk, Yaşar Nûri, (2001). İslâm Nasıl Yozlaştırıldı, 13. Baskı, İstanbul: Yeni Boyut Yayınları.

  • es-Salih, Subhi, (1981). Ulûmu’l-Hadis ve Mustalahuhû, Beyrut.

  • Soyalan, Mehmet Yaşar, (2005). Vahiy Savunması-Kur’an Dışı Vahyin İmkânsızlığı, İstanbul: Anka Yayınları.

  • eş-Şafiî, Muhammed b. İdris, (1997). er-Risâle, Çevirenler: Abdülkadir Şener-İbrahim Çalışkan, Ankara: TDV Yayınları.

  • Şenat Kazancı, Fatma Asiye, (2003). Kur’an ve Gelenek Açısından İtaat Olgusu, Basılmamış Dok- tora Tezi, Ankara.

  • Şirvanî, Han, (1965). İslâm’da Siyasî Düşünce ve İdâre, çev. Kemal Kuşçu, İstanbul: İrfan Yayı- nevi.

  • et-Taberî, Ebu Câfer Muhammed b. Cerîr, (1987). Câmiu’l-Beyan an Te’vîl-i Âyi’l- Kur’ân, Beyrut: Dâru’l-Marife.

  • Taplamacıoğlu, Mehmet, (1963). Din Sosyolojisi, Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları.

  • Türkçe Sözlük, (1982). TDK, Altıncı Baskı, Ankara: Maya Yayıncılık.

  • Udeh, Abdülkadir, (1989). İslâm ve Siyasî Durumumuz, çev. Beşir Eryarsoy, 4. Baskı, İstanbul: Pınar Yayınları.

  • Ünal, A. Bülent, (1997). İlk Devir İslâm Düşüncesinde Hâkimiyet Kavramı ve Tezahürleri, Basıl- mamış Doktora Tezi, İzmir.

  • Vakıdî, Muhammed b. Ömer, (1989). Kitabu’l- Megazi, Tahkik: M. Jones, Beyrut.

  • Yazır, Elmalılı M.Hamdi, (1993). Hak Dîni Kur’an Dili, İstanbul: Çelik-Şûra Yayınları.

  • Zemahşerî, Mahmud b. Ömer, (1977). Tefsîru’l-Keşşâf, tahkîk ve ta’lîk: Muhammed b. Amr, Kahire: Daru’l- Mushaf.

                                                                                                                                                                                                        
  • Article Statistics